09 Kasım, 2015

Güzel bir yazı...

Merhaba;
Kadının günümüe kadar olan süreçte toplumdaki yerini farklı bir açıdan ele alan bir yazıyı sizinle paylaşmak istedim.Umarım bir hoşunuza gider.
morisot.park

http://cennetlikanne.com/?p=552

Toplumsan Cinsiyet Leğeninde Tarhana Yoğuran Kadınlar 2

Evet biraz garip ama bu güzel hayale, ünivesitede bir derste, hocamızın söylediği bir cümle ilham oldu. Aslında ilham mı denir isyan mı denir henüz karar veremedim. Derste  ‘Sanat Eserlerindeki Kadın Temsilleri’ nden bahsediyorduk. Arkadaşlardan bazıları Türk Dili ve Edebiyatı mezunuydu ve romanlarımızdaki kadın temsillerinden konu açtı.
berthe-morisot-hortensia
Ya da daha doğru bir ifadeyle dert yandı diyelim. Tanzimat romanlarında modern Türk Kadını imgesinin; davetten davete gezen  ve tüketim zincirinin bir halkası olmak için adeta yarışan  salon kadınları üzerinden kurgulandığını anlattı. Bir diğeri müziğimizde kadınların genelde güzellikleriyle ulaşılamayacak bir peri gibi bir masal kahramanı gibi yansıtıldığını söyledi. Bu sırada dünyadaki örneklerinden bahsetmek isteyen hocamız da 1800 ‘lerde yaşamış iki kadın ressamın ( Berthe Morisot, Mary Cassat )  tablolarını gösterdi.
Sunumda gördüğümüz çoğu resimde kadınla, iç mekanda ya bir çocuk odasında ya mutfakta ya kilerde ya da etrafı  evin odalarıyla çevrili avludaydı. Dış mekana en çok yaklaşan kadınlar balkonda resmedilmişlerdi. Ama onda da balkon çitine belli bir mesafe uzaklıkta duruyorlardı. İç mekanlara adeta hapsedilmiş bu kadınların kimisi nakış işliyor, kimisi yemek yapıyor kimisi de çocuk bakıyordu. Ve hocamız resimler eşiliğinde dönemin toplumsal kimliğini kadın ressamların dahi nasıl içselleştirdiğini anlatıyordu.
Söylediklerinde haksız da sayılmazdı. Görülen o ki 1800 lerin Paris’inde, kadınlar sadece ev içindeki bazı işlerin görülmesinde araç olarak algılanyor, onların sorumlulukları (ev işleri vs) dışında kendilerine ait bir dünyaları olabileceğini düşünülmüyordu. Dış dünyada, toplumsal hayatta var olduklarını hayal dahi edilmiyordu. Hatta kadın ressamlar dahi kendilerini bu önkabule göre konumlandırıyor, üretimleri bu doğrultuda oluyordu. Ve tüm bunlar aslında bir nevi kadınların ötekileştirmesi, ötekileşmeyi içselleştirmesi  anlamına geliyordu. Evet buraya kadar hocayla hemfikirdim. Ta ki o kırıcı cümleyi söyleyene dek.
 sefkat kahramanı anneler” 1800 lere ya da Paris’e gitmeye gerek yok, zihniyet her yerde aynı,  şu an bizdeki bazı ressamlar da  kadınları yani bizi çizmeye çalışsa muhtemelen ellerimiz hamurlu tarhana yoğururken çizerlerdi. “
Bu cümleden sonra  çoğunluğu kız olan sınıfımızda büyük bir kahkaha tufanı koptu. Gülenlerin arasında ben de vardım elbette. Ama nedense bir iki saniye sonra sanki bir rüyadan ayılmış gibi birden bir ampül yanmış da aydınlanmış gibi hissettim. İşte o kısa şok anında yukarıdaki hayali kurdum. Kurmadım bizzat yaşadım. Sonra kendime gelip de gerçek olmadığını anlayınca da canımın yandığını, içimin sıkıldığını hissettim.
Evet eğitimli bir kadın olmaktan, sanatla ilgili bir alanda akademik düzeyde çalışıyor olmaktan gayet memnundum. Hatta imkanım oldukça tüm kadınlara,  iş hayatını ve  para kazanma uğruna rekabetle tüketilen yılları bir kenara bırakıp daha üretici bir alan olan akademiye geçmelerini salık veriyordum. Kadınlığın sadece mutfak ve yatak odası arasında geçen bir üretimden menkul olmadığını; asıl zihinsel ve sanatsal üretimin kadının gerçek kadın kimliğini ortaya çıkardığını savunuyordum. Ama tüm bunları düşünürken zihnimin bazı odalarında annem tarhana yoğuruyor bazı odalarında babaannem evini kireçle sıvıyor ve bazılarında da ananem kendi yoğurdunu kendisi mayalıyordu. Uzaktan onları seyrettiğimi fark edince sanki gözümün içine bakıp ‘Bizim bu yaptığımız sanat olmuyor mu a evladım? Herkes elindeki ,dilindeki, zihnindeki malzemeyle bir sanat eseri ortay koyar, bizimkisi de bu işte! ‘ diyorlardı. Ve bence de haklılardı. En klişe haliyle onlar da Oxford vardı da biz mi okumadık hayıflanmasını yaşıyorlardı ya da belki de ben öyle sanıyordum.
maryy
Evet eğitim önemli, özellikle kadınların eğitimli olması çok önemli. Ama her kadın yüksek eğitimler almalı, bu eğitimlerin meyvesidir yememek olmaz diyerek yüksek maaşlı işlerde mi çalışmalıydı? Bir toplumun okuyan veya entelektüel birikimi olan kadınları hep kendilerini klasik ev hanımı imajından uzak mı tutmaya çalışmalıydı? Yemek pişirmenin püf noktalarını bilemediklerinden ve ayda bir camları silemediklerinden dert yanarken  farklı oldukları duygusuyla içten içe gurur mu duymalılardı?mary cassat tablo 2O an aklıma düşen soruların şimdi kağıda düşmesi pek kolay olmuyor haliyle. Bu yüzden yaşadığım karmaşayı size ne kadar yansıtabildiğimden emin değilim . Ama emin olduğum bir şey var ki Anadolu kadını diye tabir ettiğimiz elleri hamurlu tarhana yoğuran kadınlar ne amaçla olursa olsun tiye alınmayı hak etmiyor. Hemcinsim ve meslektaşım olan hiç bir kadın, Anadolu kadınınn eksik olduğu entellektüel birikim üzerinden kendi egosunu tatmin etme lüksüne sahip değil! Nasıl ki bir fabrikanın idaresinde, yemekhanesinde, temizliğinde  makine dairesinde ve bilimum birimlerinde farklı potansiyelde farklı işçiler çalışıyorsa, toplumun farklı ünitelerinde farklı potansiyel ve pozisyonda kadınların var olması da normal karşılanmalı. Olmak isteyene, ilerlemek isteyene yol açmalı, destek olmalı, ilerleme bilinci elbette aşılanmalı ama her kadın makine dairesinde olmak zorunda değil neticede. Kaldı ki makine dairesinin diğer dairelerden üstün olup olmadığı da ayrı bir tartışma konusu.
Belki hayalimdeki tabloyu yapabilseydim, Toplumsal Cinsiyet Leğeninde Tarhana Yoğuran Kadınları çizebilseydim bu kadar cümle kurmama hiç gerek kalmayacaktı. Akademik camiada toplumsal cinsiyet konusunda makaleler aracılığıyla yapılan mücadelenin,  Anadolu kadınının bizzat kendi yaşam tecrübesiyle nasıl verildiğini herkese gösterebilecektim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder