13 Mayıs, 2017

Yanlış bir rol oynadım...


Bir gün oldukça üzgün ve stresli iken,kızımla markete gittik. Alışverişimi tamamlayıp kasada ödeme yaparken diğer bir kasa da müşterinin sesinin yükseldiğini fark edip kulak kabarttım. Neden mi bağırıyordu? Olay,Amcamıza (65 yaşlarında olduğunu tahmin ediyorum) kasiyer bayan arkadaşın kasası üzerinde duran ve belli ki birileri tarafından kampanyalı ürün bu, müşterilere teklif et diye tembih de bulunduğu bir ürünü almak ister misiniz diye sorması ile başlıyor.


Amca,bir anda sinirleniyor ve kıza bağırmaya başlıyor.
-Sen kimsin ki bana soru sorabiliyorsun ne hakla.....
Olay şiddetlenince ben zaten patlayacak yer arıyorum. Bir de kızcağıza öyle çıkışınca duramadım. Onu öyle küçümsemesi ağrıma gitti.
Dedim:
-Pardon beyefendi ama neden bağırıyorsunuz? Alt tarafı alır mısınız diye sordu bu şekilde davranmanız hoş değil. Onu küçümseyemezsiniz.
Amca hala bağırıyo kim ki o diye sen ne karışıyon diyor.
Dedim,
-Bir kere karşınızdaki bir insan,sen kimsin ki diyemezsiniz artı bir bayan var karşınızda ona bu şekilde davranamazsınız.
Amca bu defa da bana sarar..
-Sen kimsin ne karışıyon
Ben
-Ben insanım.
Amca
-İnsan mısın orasını bilemem!
Şimdi çıldırmaz mısın,lafa bak orasını bilemem nedir yahu?
Ben bu lafı duyunca bağırmam mı?
-Ne diyosun sen ben hayvan mıyım (affedersiniz ama tutamadım) ne demek insan mısın bilemem.
Bende ses adamdan çok çıkıyor. Adam üstüme üstüme yürümez mi? Ben de hiiiçç korku yok daha da bağırıyorum.
Sesler yükselince marketin diğer bey çalışanları (kasiyerler hep bayan ) adamı tutup ikna ederek kibarca dışarı çıkardılar zavallı mağdur kasiyer kız beni teselli ediyor. Meğer amcamız her geldiğinde yapıyormuş bunu yazık üzüldüm. Eee çalışan da, müşteri memnuniyeti ne yapsın ses çıkaramıyor. Dedim almayın böyle müşterileri (lafa bak bana ne oluyorsa adamlar ekmeğinin peşinde ya Sabır çekiyorlardır), sanki ben deyince aa haklısınız siz dediniz almayalım evet diyecekler...
Neyse, o arada o kadar kızmışım ki kızımın nasıl sessiz kaldığını göremedim. Yavrum beni izlemiş sessizce, baktı ben sakinleştim bana :

-ANNE BEN SENİN DEDİĞİNİ ÖYLE DEMEZDİM...(''BEN HAYVANMIYIM'')!!!! ( İçimdeki stres yumağının beni bir canavara dönüştürdüğünü, 3 yaşındaki kızımın bağırışlarımın ve ağzıma aldığım o kelimenin ne kadar yanlış olduğu konusunda, beni uyardığında anlıyorum)



Buradan çıkarılacak 3 ders var.
1-Hiç bir şeye seyirci kalmayın.
2-Ne kadar sinirli ve agresif bir toplum olmaya başladık (buna ben de dahil) Sevgiyi paylaşalım.
EN BÜYÜK DERS İSE

Siz siz olun çocuklarınıza iyi örnek olun. Onların yanında kavga etmeyin. Ağzınızdan çıkan kelimelerin ve gösterdiğiniz davranış modellerinin onlar için birer örnek model olduğunu unutmayın. Bir gün aynaya (evlatlarınıza) baktığınızda kendinizi gülümseyerek görmeniz dileğiyle.....

14 Aralık, 2015

MUCİZE HEP KAPINI ÇALIYOR NEDEN AÇMIYORSUN?

Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba.
Bu kez size hayattan büyük bir ders almış olarak yazıyorum. Annemin ameliyatı için memlekete gittiğim gün babam rahatsızlandı.
Annem 17 Kasımda olduğu safra kesesi ameliyatı sebebiyle yemek ve ev işlerinde zorlanacağından 10 günlüğüne memlekete yanlarına gitmiştim.Beni hava alanında karşılayan babam eve gittikten bir kaç saat sonra annemle aynı rahatsızlıktan kıvranmaya başladı. Gün boyu acı çeken babam tüm ısrarlarımıza daha fazla dayanamayarak acile gitmeyi kabul etti.
Acilde durumun o kadar basit olmadığını fark ettik. Safra ameliyatı her ne kadar basit bir ameliyat olsa da babamda iltihabik bir durum söz konusuydu. İltihap kurutulmadan da bu ameliyatı olması mümkün değildi. İltihap 10 gün süren bir serüven sonucunda kurudu 1 ay sonra ameliyat dendi. Ama süreç o kadar da basit değildi. Bir pazar günü babam yeniden rahatsızlandı ve bize yine hastane yolları göründü. İltihap tekrar nüksetmiş ve ameliyat öncesi tekrar tedavi gerektiriyordu. Şuan Ankara'da işinin ehli doktorlarca tedavi ediliyor. Kısa bir süre sonra da Allah'ın izni ile ameliyat olacak.
Peki benim dersim ne?
Herşeyden bunalan ,sıkılan ,şikayet eden bir yapım vardı. Bu na tıp ve halk dilinde depresyon da denebilir. Ama insan ömrü saliselerle değişebiliyor. Diyorum ya eve geldiğimde şen şakrak olan babam saatler içinde uzun soluklu bir yola girdi. Hastahanelerde bebeğimin olması sebebiyle geceleri kalamadım ama uzun kaldığım gündüzlerde yatan hastaların durumlarını, babamı, kayıp verenleri izlemek yeterince bana bir şeyleri hatırlattı. Biz ÖLECEĞİZ  VE HAYAT ÇOK KISA.....
Ne zaman ne yaşayacağımız belli değil. Tedavi muhakkak ama ölümde hastalık da hak...Canım babam Allah'ın izni ile iltihabın kurumasıyla düzelecek. Ama ya bizler. Hastalıklı beyinlerimizi değiştirmediğimiz sürece ne kadar değişebiliriz ki.
Her gün takip ettiğimiz onca insanın aldıklarıyla ,yaşantılarıyla o kadar ilgileniyoruz ki, farkında mıyız sona geliyoruz. Bu dünya ebedi değil.
Ayrıldığım işimden sonra hayat bana anlamsızlaşırken.Aslında neden evde olduğumu da unutturmuştu. Ben kızım için evdeydim. Ama ona vakit ayırmaktan çok ne yapabilirim kendim içine dönmüştüm. Ben iyi bir birey yetiştirmenin ne kadar özel ve güzel olduğunu unutmuşum.
Sevgili anne ve babam ,yengem amcam,halam eniştem, komşularım, kuzenlerim öyle güzel evlatlar yetiştirmişler ki bu süreçte hep yanımızdalardı. Erkek evlat eksikliğini duyduğum (abi olarak) bu süreçte bizi hiç yalnız bırakmadılar.
Ben evdeydim, ve görevim kızım olmalıydı. Bunu farkettiğim bu zaman diliminde izlediğim bir film hayatın aslında bize mucizelerle dolu olduğunu gösteriyor.
MUCİZE HEP KAPINI ÇALIYOR NEDEN AÇMIYORSUN?
http://www.filmifullizle.org/mucizevi-bir-hediye-a-gift-of-miracles-2015-turkce-dublaj-izle.html/3
 Genç bir kadın annesinin ölümünden sonra eline geçirdiği 5 maddeli  bir vasiyet eline geçirir. Bunda kendiyle alakalı şeyler yazmaktadır. Görmediği dokunmadığı şeylere inanmayan genç kadın yerine getirdiği şeyler sonrasında hayretler içinde kalacaktır.  Mucizevi Bir Hediye - A Gift Of Miracles 2015  

09 Kasım, 2015

HATIRLA GÖNÜL

Merhaba bayanlar ;
Size güzel bir dizi önermek istiyorum.Fragmanlarında amann bu kadını hiç sevmem soğuk nevale dediğim, bu dizi tutmaz dediğim ama ilk izlediğimde beni şaşırtan, vayyy bee iyiymiş dedirten, oyunculuğunu bu defa çok beğendiğim Gökçe BAHADIR'ın dizisi "HATIRLA GÖNÜL" ...Çok ilginç,güzel...
Konusu her nekadar çıkan haberlerde sade bir dille (Hatırla Gönül Dizisinde Gökçe Bahadır’ın canlandıracağı Gönül karakteri yetimhanede büyümüş bir kızdır. Zorluklar içinde büyümüş ve okumuş olan Gönül sonunda başarılı bir ameliyat hemşiresi olmuştur.) Gönül 2 erkek arasında kalarak zorlu bir seçimin eşiğindedir. şeklinde ise de iş bu kadar basit değil. İlginç bir konu yakalayan senaristleri ve yönetmeni tebrik etmek gerekir diye düşünüyorum.Bu dizide her bayan kendinden birşey bulacaktır diye düşünüyor ve iyi seyirler diliyorum.

Dizi Star TV de pazar akşamları saat 20:00 da yayımlanmaktadır.

İYİ SEYİRLER...


HATIRLA GÖNÜL ile ilgili görsel sonucu

Ümmiye Koçak

İşte bayanlar size bir başka gurur verici örnek helal sana Ümmiye Teyze;
Ümmiye Koçak

Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu'nun kurucusu, yönetmeni, oyun yazarı, oyuncusu ve Ana Ocağı yarışma programının eğitmen annesi,Ümmiye KOÇAK..


Hadi biraz onu tanıyalım...

1957 yılında Adana'da Çelemli Köyü'nde doğan Ümmiye Teyze, okumayı çok istemesine rağmen 10 kardeş oldukları için ilkokuldan sonra okula gönderilmez. İlkokulu bitirdikten sonra okuduğu kitaplarla kendisini geliştirir.İlk okuduğu kitap Maksim Gorki'nin "Ana" adlı kitabıdır.

1983 yılında evlenen Ümmiye teyze daha sonra Mersin'in Arslanköy'üne taşınır. Burada, köy kadınlarının yaşadıklarını tüm dünyaya göstermek için, 2001 yılında "Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu"nu kurar.

Topluluğun sahneye ilk koyduğu oyun Remzi Özçelik'in "Taş Bademleri" adlı oyunudur.Grup, daha sonra kendi hikayelerinden oluşan bir oyun derleyerek "Kadının Feryadı" adlı oyunu sahneye taşır. Ümmiye Teyze,"Hasret Çiçekleri" adlı oyunuyla 2006 yılında Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali'nde sahne alır.
Daha sonra tarlalarda çalışarak kazandığı paraları biriktirerek kadına karşı şiddet sorununu anlatan "Yün Bebek" filmini yazar ve yönetir. 49. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde galası yapılan filmi Ümmiye Koçak'a New York Avrasya Film Festivali'nde "Sinemada en iyi Avrasyalı Kadın Sanatçı" ödülünü kazandırır.

32 yıllık evli ve 3 çocuk annesi olan 57 yaşındaki Ümmiye Teyze, bugüne kadar 11 tiyatro oyunu yazmıştır.

Koçak, Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu ile yaklaşık 500 kez sahneye çıkmıştır ve oyunlarını Türkiye'nin dört bir yanında 30 bine yakın kişi izlemiştir.

Başarıları günden güne katlanan Ümmiye Teyzenin; yazdığı oyunlar; Erik Ekşisi,Ozon Tapakası, Kara Kuyu, Doktor Beleş, Turunçgil Hayattır, Çicekler Solmasın, Hasret Çiçekleri

Öyküleri ise; Yün Bebek ( Uzun medraj sinema filmi ), Vatan Sevgisi, Irazcanın Düşleri, Kanayan Yara, Kader, Obruk, Ayaksız Ayakta Durmak, Baba Ben Geldim, Muhtar Adayı Hasret Ana

Bunun yanında Ümmiye Teyze ayrıca ; Hanımın Çiftliği, Hayat Devam Ediyor, Hanımın Çiftliği, Kasaba, Seher Vakti dizilerinde de rol almıştır.

Bizim gibi TÜKENMİŞLİK SENDROMUNU doyasıya yaşayan kadınlar(hele de ben :) ) hiç okula gitmeyen ,köyde doğup ,26 yaşında evlenen ve 3 çocuğunu dünyaya getirip onları köy koşullarında büyüten bu güzel annemiz bize örnek değil mi? Ben bile şuan kendimden utanır oldum doğrusu.

2 gün önce çok sevdiğim bir ablaya bir söz vermiştim.Asla umutsuzluğunu bir kenara bırakacaksın demişti bana.Haklıymış.Uzun süredir ekranlarda gördüğüm Ümmiye Teyze'nin hayat hikayesi bugün yüzüme tokat gibi yapıştı :)

Sanırım dünyada bunca örnek varken bir silkenme vakti geldi...HAdi bayanlar benim gibi düşünenler var ise SİLKELENME VAKTİ ... Şuan ,şimdi bu yazımı okuyan herkese Sesleniyorum....SİLKELENELİM..YENİDEN DOĞMAYA,HAYATI SİL BAŞTAN YAZMAYA VAR MISINIZ?



Örnek bir hayat Ayşe KILIÇ....

Merhaba bayanlar;
Hani hep birşeyler hayatımıza engeldir ve biz bi türlü hayallerimiz gerçekleştirememişizdir ya..(Buna ben de dahil)
Yemek yapıcağızdır çocuk durmamıştır,evi temizleyeceğiz misafir geldi napim olur,ders çalışmalıyız uykumuz gelmiştir çünkü ogün çok yorucudur,okumak istemişizdir ama hayat şartları ,baskılar dinmemiştir....-memiştir,-mamıştır..... böyle gider gider.....
Ama sorunun,sebeplerin kendimizde olduğunu bir türlü farkedememişizdir.(burda -memiştir dedim hakkınızı helal edin ama bu bir tesbitti :)) Buna çok güzel bir örnek AYŞE KILIÇ VE İŞTE HİKAYESİ...
İlkokul ikinci sınıfta ailesi tarafından okuldan alındı. Hayat okulunda ona biçilen rolü kabul etmedi, ilköğretim ve lise eğitimini dışarıdan tamamladı. Her zorluğu okuma azmi ile yenen Ayşe Kılıç, hukuk fakültesini kazanarak en büyük hayallini de gerçekleştirdi…
Eğitimini dışarından tamamladı, hukuk fakültesini kazandı
Ailesi tarafından okutulmayan ve ilkokul 2'nci sınıftayken okuldan alınan 32 yaşındaki Ayşe Kılıç, ilköğretim ve lise eğitimini tamamlayıp, kendi imkanlarıyla Gaziantep Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandı.
Gaziantep’te, ailesi tarafından okutulmayan ve ilkokul 2’nci sınıftayken okuldan alınan 32 yaşındaki Ayşe Kılıç, ilkokul ve lise eğitimini tamamlayıp, kendi imkanlarıyla Gaziantep Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandı. Baskılar nedeniyle çok sevdiği okulundan 8 yaşındayken ayrılmak zorunda kalan Ayşe Kılıç, tüm baskılara rağmen ilk, orta ve liseyi dışarıdan bitirdikten sonra üniversite sınavına girdi. Kılıç, sınavda 2 yıllık Meslek Yüksel Okulu Muhasebe bölümünü kazanarak bitirdi. Hukuk Fakültesi’ni okumak isteyen Ayşe Kılıç, yeniden üniversite sınavlarına girdi. Bu kez eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği bölümünü kazanan Ayşe Kılıç, kayıt yaptıktan sonra birinci sınıfta tekrar sınavlara girdi ve çocukluktan bu yana hayallerini kurduğunu söylediği Gaziantep Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandı. Kızlarını okuma azminden uzaklaştıramayan anne, baba ve 4 ağabeyi sonunda pes etti. Ayşe Kılıç, Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırırken heyecanla yüksek öğrenimine başlayacağı günü beklemeye başladı. Savcı olmayı arzu ettiğini belirten Ayşe Kılıç, şunları anlattı: "Ailem beni okuldan alınca eğitime ara verdim. Fakat daha sonra hayalimin peşinden gitmek için dışarıdan okudum. İlkokul, ortaokul ve liseyi bitirdikten sonra üniversite sınavına girdim. 2 yıllık muhasebe bölümünü kazandım ve bitirdim. Ama yine vazgeçmedim ve yeniden sınava girerek Hukuk Fakültesi’ni kazandım. Kaydımı yaptırdım ve artık savcılık hayalimi gerçekleştirmek için ders yılının başlamasını heyecanla bekliyorum."
ANNE: KIZIMLA GURUR DUYUYORUM
Annesi 69 yaşındaki Zeliha Kılıç, "Kızım çok zor şartlar altında okudu ve şimdi Hukuk fakültesini kazandı. Onunla gurur duyuyorum. Bütün anne, babalara sesleniyorum. Çocuklarınız okumak istiyorsa engel olmayın. Bırakın okusunlar" dedi.
"BAŞARISINDA BİZİM KATKIMIZ YOK"
Ayşe Kılıç’ın babası, 67 yaşındaki HASAN Kılıç da kızının başarısında aile olarak hiçbir katkıları olmadığını vurgularken, "Ayşe bu okulu tamamen kendi imkanları ile kazandı. Hem çalıştı, hem okudu. Bu tamamen kendisinin başarısıdır. Kendisi küçükken biz okumasını istemedik ama o sürekli okumanın peşinde koştu. İşe girdi, masraflarını kendisi karşıladı ve şimdi hukuk fakültesini kazandı. Bütün anne babalar eğer çocukları okumak istiyorsa engel olmasınlar. Biz zamanında yanlış yapmışız ama şimdi gördük ki insan isterse her şeyi başarabiliyormuş" diye konuştu.
AĞABEYİ:ÇOK İSTEDİ VE BAŞARDI
Ayşe’nin ağabeyi Ali Kılıç ise, özellikle bölgede kız çocukları için, " Kızlar okusa ne olacak?" diye yanlış bir anlayış olduğunu ancak kız kardeşinin bu başarısı ile belki de bir çok genç kıza örnek oluşturduğunu söyledi. Ali Kılıç, küçük yaşlarda kendisinden büyük ağabeylerinin Ayşe’nin okutulmaması için baskı yaptıklarını ve kendisinin ise küçük olduğu için çok fazla bir şey yapamadığını ifade ederek, şöyle devam etti: "Bölgemizde yaygın olduğu gibi ailemizde de kız çocuklarının okutulmaması için bir baskı vardı. Ağabeylerim Ayşe’nin okumasını istemediler. O zamanlar ben de küçük olduğum için çok fazla bir şey yapamadım. Ama Ayşe yılmadı. Her zaman okuyup Savcı olmak istiyordu ve şimdi Hukuk Fakültesini kazanarak bu yolda bir adım attı. Onunla gurur duyuyorum."
Kılıç, kendisinin de iki kızının olduğunu ve okumak istedikleri takdirde kesinlikle engel olmayacağını, okuyabilmeleri için tüm olanaklarını zorlayacağını ekledi.
Metin Faruk TAMER/GAZİANTEP-DHA


Güzel bir yazı...

Merhaba;
Kadının günümüe kadar olan süreçte toplumdaki yerini farklı bir açıdan ele alan bir yazıyı sizinle paylaşmak istedim.Umarım bir hoşunuza gider.
morisot.park

http://cennetlikanne.com/?p=552

Toplumsan Cinsiyet Leğeninde Tarhana Yoğuran Kadınlar 2

Evet biraz garip ama bu güzel hayale, ünivesitede bir derste, hocamızın söylediği bir cümle ilham oldu. Aslında ilham mı denir isyan mı denir henüz karar veremedim. Derste  ‘Sanat Eserlerindeki Kadın Temsilleri’ nden bahsediyorduk. Arkadaşlardan bazıları Türk Dili ve Edebiyatı mezunuydu ve romanlarımızdaki kadın temsillerinden konu açtı.
berthe-morisot-hortensia
Ya da daha doğru bir ifadeyle dert yandı diyelim. Tanzimat romanlarında modern Türk Kadını imgesinin; davetten davete gezen  ve tüketim zincirinin bir halkası olmak için adeta yarışan  salon kadınları üzerinden kurgulandığını anlattı. Bir diğeri müziğimizde kadınların genelde güzellikleriyle ulaşılamayacak bir peri gibi bir masal kahramanı gibi yansıtıldığını söyledi. Bu sırada dünyadaki örneklerinden bahsetmek isteyen hocamız da 1800 ‘lerde yaşamış iki kadın ressamın ( Berthe Morisot, Mary Cassat )  tablolarını gösterdi.
Sunumda gördüğümüz çoğu resimde kadınla, iç mekanda ya bir çocuk odasında ya mutfakta ya kilerde ya da etrafı  evin odalarıyla çevrili avludaydı. Dış mekana en çok yaklaşan kadınlar balkonda resmedilmişlerdi. Ama onda da balkon çitine belli bir mesafe uzaklıkta duruyorlardı. İç mekanlara adeta hapsedilmiş bu kadınların kimisi nakış işliyor, kimisi yemek yapıyor kimisi de çocuk bakıyordu. Ve hocamız resimler eşiliğinde dönemin toplumsal kimliğini kadın ressamların dahi nasıl içselleştirdiğini anlatıyordu.
Söylediklerinde haksız da sayılmazdı. Görülen o ki 1800 lerin Paris’inde, kadınlar sadece ev içindeki bazı işlerin görülmesinde araç olarak algılanyor, onların sorumlulukları (ev işleri vs) dışında kendilerine ait bir dünyaları olabileceğini düşünülmüyordu. Dış dünyada, toplumsal hayatta var olduklarını hayal dahi edilmiyordu. Hatta kadın ressamlar dahi kendilerini bu önkabule göre konumlandırıyor, üretimleri bu doğrultuda oluyordu. Ve tüm bunlar aslında bir nevi kadınların ötekileştirmesi, ötekileşmeyi içselleştirmesi  anlamına geliyordu. Evet buraya kadar hocayla hemfikirdim. Ta ki o kırıcı cümleyi söyleyene dek.
 sefkat kahramanı anneler” 1800 lere ya da Paris’e gitmeye gerek yok, zihniyet her yerde aynı,  şu an bizdeki bazı ressamlar da  kadınları yani bizi çizmeye çalışsa muhtemelen ellerimiz hamurlu tarhana yoğururken çizerlerdi. “
Bu cümleden sonra  çoğunluğu kız olan sınıfımızda büyük bir kahkaha tufanı koptu. Gülenlerin arasında ben de vardım elbette. Ama nedense bir iki saniye sonra sanki bir rüyadan ayılmış gibi birden bir ampül yanmış da aydınlanmış gibi hissettim. İşte o kısa şok anında yukarıdaki hayali kurdum. Kurmadım bizzat yaşadım. Sonra kendime gelip de gerçek olmadığını anlayınca da canımın yandığını, içimin sıkıldığını hissettim.
Evet eğitimli bir kadın olmaktan, sanatla ilgili bir alanda akademik düzeyde çalışıyor olmaktan gayet memnundum. Hatta imkanım oldukça tüm kadınlara,  iş hayatını ve  para kazanma uğruna rekabetle tüketilen yılları bir kenara bırakıp daha üretici bir alan olan akademiye geçmelerini salık veriyordum. Kadınlığın sadece mutfak ve yatak odası arasında geçen bir üretimden menkul olmadığını; asıl zihinsel ve sanatsal üretimin kadının gerçek kadın kimliğini ortaya çıkardığını savunuyordum. Ama tüm bunları düşünürken zihnimin bazı odalarında annem tarhana yoğuruyor bazı odalarında babaannem evini kireçle sıvıyor ve bazılarında da ananem kendi yoğurdunu kendisi mayalıyordu. Uzaktan onları seyrettiğimi fark edince sanki gözümün içine bakıp ‘Bizim bu yaptığımız sanat olmuyor mu a evladım? Herkes elindeki ,dilindeki, zihnindeki malzemeyle bir sanat eseri ortay koyar, bizimkisi de bu işte! ‘ diyorlardı. Ve bence de haklılardı. En klişe haliyle onlar da Oxford vardı da biz mi okumadık hayıflanmasını yaşıyorlardı ya da belki de ben öyle sanıyordum.
maryy
Evet eğitim önemli, özellikle kadınların eğitimli olması çok önemli. Ama her kadın yüksek eğitimler almalı, bu eğitimlerin meyvesidir yememek olmaz diyerek yüksek maaşlı işlerde mi çalışmalıydı? Bir toplumun okuyan veya entelektüel birikimi olan kadınları hep kendilerini klasik ev hanımı imajından uzak mı tutmaya çalışmalıydı? Yemek pişirmenin püf noktalarını bilemediklerinden ve ayda bir camları silemediklerinden dert yanarken  farklı oldukları duygusuyla içten içe gurur mu duymalılardı?mary cassat tablo 2O an aklıma düşen soruların şimdi kağıda düşmesi pek kolay olmuyor haliyle. Bu yüzden yaşadığım karmaşayı size ne kadar yansıtabildiğimden emin değilim . Ama emin olduğum bir şey var ki Anadolu kadını diye tabir ettiğimiz elleri hamurlu tarhana yoğuran kadınlar ne amaçla olursa olsun tiye alınmayı hak etmiyor. Hemcinsim ve meslektaşım olan hiç bir kadın, Anadolu kadınınn eksik olduğu entellektüel birikim üzerinden kendi egosunu tatmin etme lüksüne sahip değil! Nasıl ki bir fabrikanın idaresinde, yemekhanesinde, temizliğinde  makine dairesinde ve bilimum birimlerinde farklı potansiyelde farklı işçiler çalışıyorsa, toplumun farklı ünitelerinde farklı potansiyel ve pozisyonda kadınların var olması da normal karşılanmalı. Olmak isteyene, ilerlemek isteyene yol açmalı, destek olmalı, ilerleme bilinci elbette aşılanmalı ama her kadın makine dairesinde olmak zorunda değil neticede. Kaldı ki makine dairesinin diğer dairelerden üstün olup olmadığı da ayrı bir tartışma konusu.
Belki hayalimdeki tabloyu yapabilseydim, Toplumsal Cinsiyet Leğeninde Tarhana Yoğuran Kadınları çizebilseydim bu kadar cümle kurmama hiç gerek kalmayacaktı. Akademik camiada toplumsal cinsiyet konusunda makaleler aracılığıyla yapılan mücadelenin,  Anadolu kadınının bizzat kendi yaşam tecrübesiyle nasıl verildiğini herkese gösterebilecektim!

08 Kasım, 2015

YORUMSUZ...

Kadınları ilgilendiren bir konu olduğundan burda paylaşmak istedim.
ABD'de Sokaklara Bebek Kutuları Konulacak

ABD’de yeni doğan bebeklerin terk edilmesinin ardından sağlık koşullarının elvermemesi nedeniyle görülen ölümleri engellemek için sokaklara bebek kutuları konulacak.
ABD'de yeni doğan bebeklerin terk edilmesinin ardından sağlık koşullarının elvermemesi nedeniyle görülen ölümleri engellemek için sokaklara bebek kutuları konulacak.
ABD'nin Indiana eyaletinde çeşitli noktalara bırakılan yeni doğanların ölümlerini engellemek için sokaklara bebek kutularının konulacağı bildirildi. İlk kez Indiana eyaletinde hayata geçirilmesi beklenen uygulama kapsamında anne ve babaların kimliğinin gizli kalmasını sağlayacağı kaydedildi. Eyalet meclisi tarafından onaylanan uygulamanın geçerlilik kazanması için Senato tarafından uygulanması gerektiği bildirildi. Tasarının yasalaşması halinde sokakların farklı noktalarına toplamda 100 bebek kutusunun konulacağı ifade edilirken ABD'de bin 400 bebeğin terk edildiği ve 3'te 2'sinin öldüğü bildirildi.
Yorumsuz....