14 Aralık, 2015

MUCİZE HEP KAPINI ÇALIYOR NEDEN AÇMIYORSUN?

Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba.
Bu kez size hayattan büyük bir ders almış olarak yazıyorum. Annemin ameliyatı için memlekete gittiğim gün babam rahatsızlandı.
Annem 17 Kasımda olduğu safra kesesi ameliyatı sebebiyle yemek ve ev işlerinde zorlanacağından 10 günlüğüne memlekete yanlarına gitmiştim.Beni hava alanında karşılayan babam eve gittikten bir kaç saat sonra annemle aynı rahatsızlıktan kıvranmaya başladı. Gün boyu acı çeken babam tüm ısrarlarımıza daha fazla dayanamayarak acile gitmeyi kabul etti.
Acilde durumun o kadar basit olmadığını fark ettik. Safra ameliyatı her ne kadar basit bir ameliyat olsa da babamda iltihabik bir durum söz konusuydu. İltihap kurutulmadan da bu ameliyatı olması mümkün değildi. İltihap 10 gün süren bir serüven sonucunda kurudu 1 ay sonra ameliyat dendi. Ama süreç o kadar da basit değildi. Bir pazar günü babam yeniden rahatsızlandı ve bize yine hastane yolları göründü. İltihap tekrar nüksetmiş ve ameliyat öncesi tekrar tedavi gerektiriyordu. Şuan Ankara'da işinin ehli doktorlarca tedavi ediliyor. Kısa bir süre sonra da Allah'ın izni ile ameliyat olacak.
Peki benim dersim ne?
Herşeyden bunalan ,sıkılan ,şikayet eden bir yapım vardı. Bu na tıp ve halk dilinde depresyon da denebilir. Ama insan ömrü saliselerle değişebiliyor. Diyorum ya eve geldiğimde şen şakrak olan babam saatler içinde uzun soluklu bir yola girdi. Hastahanelerde bebeğimin olması sebebiyle geceleri kalamadım ama uzun kaldığım gündüzlerde yatan hastaların durumlarını, babamı, kayıp verenleri izlemek yeterince bana bir şeyleri hatırlattı. Biz ÖLECEĞİZ  VE HAYAT ÇOK KISA.....
Ne zaman ne yaşayacağımız belli değil. Tedavi muhakkak ama ölümde hastalık da hak...Canım babam Allah'ın izni ile iltihabın kurumasıyla düzelecek. Ama ya bizler. Hastalıklı beyinlerimizi değiştirmediğimiz sürece ne kadar değişebiliriz ki.
Her gün takip ettiğimiz onca insanın aldıklarıyla ,yaşantılarıyla o kadar ilgileniyoruz ki, farkında mıyız sona geliyoruz. Bu dünya ebedi değil.
Ayrıldığım işimden sonra hayat bana anlamsızlaşırken.Aslında neden evde olduğumu da unutturmuştu. Ben kızım için evdeydim. Ama ona vakit ayırmaktan çok ne yapabilirim kendim içine dönmüştüm. Ben iyi bir birey yetiştirmenin ne kadar özel ve güzel olduğunu unutmuşum.
Sevgili anne ve babam ,yengem amcam,halam eniştem, komşularım, kuzenlerim öyle güzel evlatlar yetiştirmişler ki bu süreçte hep yanımızdalardı. Erkek evlat eksikliğini duyduğum (abi olarak) bu süreçte bizi hiç yalnız bırakmadılar.
Ben evdeydim, ve görevim kızım olmalıydı. Bunu farkettiğim bu zaman diliminde izlediğim bir film hayatın aslında bize mucizelerle dolu olduğunu gösteriyor.
MUCİZE HEP KAPINI ÇALIYOR NEDEN AÇMIYORSUN?
http://www.filmifullizle.org/mucizevi-bir-hediye-a-gift-of-miracles-2015-turkce-dublaj-izle.html/3
 Genç bir kadın annesinin ölümünden sonra eline geçirdiği 5 maddeli  bir vasiyet eline geçirir. Bunda kendiyle alakalı şeyler yazmaktadır. Görmediği dokunmadığı şeylere inanmayan genç kadın yerine getirdiği şeyler sonrasında hayretler içinde kalacaktır.  Mucizevi Bir Hediye - A Gift Of Miracles 2015  

09 Kasım, 2015

HATIRLA GÖNÜL

Merhaba bayanlar ;
Size güzel bir dizi önermek istiyorum.Fragmanlarında amann bu kadını hiç sevmem soğuk nevale dediğim, bu dizi tutmaz dediğim ama ilk izlediğimde beni şaşırtan, vayyy bee iyiymiş dedirten, oyunculuğunu bu defa çok beğendiğim Gökçe BAHADIR'ın dizisi "HATIRLA GÖNÜL" ...Çok ilginç,güzel...
Konusu her nekadar çıkan haberlerde sade bir dille (Hatırla Gönül Dizisinde Gökçe Bahadır’ın canlandıracağı Gönül karakteri yetimhanede büyümüş bir kızdır. Zorluklar içinde büyümüş ve okumuş olan Gönül sonunda başarılı bir ameliyat hemşiresi olmuştur.) Gönül 2 erkek arasında kalarak zorlu bir seçimin eşiğindedir. şeklinde ise de iş bu kadar basit değil. İlginç bir konu yakalayan senaristleri ve yönetmeni tebrik etmek gerekir diye düşünüyorum.Bu dizide her bayan kendinden birşey bulacaktır diye düşünüyor ve iyi seyirler diliyorum.

Dizi Star TV de pazar akşamları saat 20:00 da yayımlanmaktadır.

İYİ SEYİRLER...


HATIRLA GÖNÜL ile ilgili görsel sonucu

Ümmiye Koçak

İşte bayanlar size bir başka gurur verici örnek helal sana Ümmiye Teyze;
Ümmiye Koçak

Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu'nun kurucusu, yönetmeni, oyun yazarı, oyuncusu ve Ana Ocağı yarışma programının eğitmen annesi,Ümmiye KOÇAK..


Hadi biraz onu tanıyalım...

1957 yılında Adana'da Çelemli Köyü'nde doğan Ümmiye Teyze, okumayı çok istemesine rağmen 10 kardeş oldukları için ilkokuldan sonra okula gönderilmez. İlkokulu bitirdikten sonra okuduğu kitaplarla kendisini geliştirir.İlk okuduğu kitap Maksim Gorki'nin "Ana" adlı kitabıdır.

1983 yılında evlenen Ümmiye teyze daha sonra Mersin'in Arslanköy'üne taşınır. Burada, köy kadınlarının yaşadıklarını tüm dünyaya göstermek için, 2001 yılında "Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu"nu kurar.

Topluluğun sahneye ilk koyduğu oyun Remzi Özçelik'in "Taş Bademleri" adlı oyunudur.Grup, daha sonra kendi hikayelerinden oluşan bir oyun derleyerek "Kadının Feryadı" adlı oyunu sahneye taşır. Ümmiye Teyze,"Hasret Çiçekleri" adlı oyunuyla 2006 yılında Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali'nde sahne alır.
Daha sonra tarlalarda çalışarak kazandığı paraları biriktirerek kadına karşı şiddet sorununu anlatan "Yün Bebek" filmini yazar ve yönetir. 49. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde galası yapılan filmi Ümmiye Koçak'a New York Avrasya Film Festivali'nde "Sinemada en iyi Avrasyalı Kadın Sanatçı" ödülünü kazandırır.

32 yıllık evli ve 3 çocuk annesi olan 57 yaşındaki Ümmiye Teyze, bugüne kadar 11 tiyatro oyunu yazmıştır.

Koçak, Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu ile yaklaşık 500 kez sahneye çıkmıştır ve oyunlarını Türkiye'nin dört bir yanında 30 bine yakın kişi izlemiştir.

Başarıları günden güne katlanan Ümmiye Teyzenin; yazdığı oyunlar; Erik Ekşisi,Ozon Tapakası, Kara Kuyu, Doktor Beleş, Turunçgil Hayattır, Çicekler Solmasın, Hasret Çiçekleri

Öyküleri ise; Yün Bebek ( Uzun medraj sinema filmi ), Vatan Sevgisi, Irazcanın Düşleri, Kanayan Yara, Kader, Obruk, Ayaksız Ayakta Durmak, Baba Ben Geldim, Muhtar Adayı Hasret Ana

Bunun yanında Ümmiye Teyze ayrıca ; Hanımın Çiftliği, Hayat Devam Ediyor, Hanımın Çiftliği, Kasaba, Seher Vakti dizilerinde de rol almıştır.

Bizim gibi TÜKENMİŞLİK SENDROMUNU doyasıya yaşayan kadınlar(hele de ben :) ) hiç okula gitmeyen ,köyde doğup ,26 yaşında evlenen ve 3 çocuğunu dünyaya getirip onları köy koşullarında büyüten bu güzel annemiz bize örnek değil mi? Ben bile şuan kendimden utanır oldum doğrusu.

2 gün önce çok sevdiğim bir ablaya bir söz vermiştim.Asla umutsuzluğunu bir kenara bırakacaksın demişti bana.Haklıymış.Uzun süredir ekranlarda gördüğüm Ümmiye Teyze'nin hayat hikayesi bugün yüzüme tokat gibi yapıştı :)

Sanırım dünyada bunca örnek varken bir silkenme vakti geldi...HAdi bayanlar benim gibi düşünenler var ise SİLKELENME VAKTİ ... Şuan ,şimdi bu yazımı okuyan herkese Sesleniyorum....SİLKELENELİM..YENİDEN DOĞMAYA,HAYATI SİL BAŞTAN YAZMAYA VAR MISINIZ?



Örnek bir hayat Ayşe KILIÇ....

Merhaba bayanlar;
Hani hep birşeyler hayatımıza engeldir ve biz bi türlü hayallerimiz gerçekleştirememişizdir ya..(Buna ben de dahil)
Yemek yapıcağızdır çocuk durmamıştır,evi temizleyeceğiz misafir geldi napim olur,ders çalışmalıyız uykumuz gelmiştir çünkü ogün çok yorucudur,okumak istemişizdir ama hayat şartları ,baskılar dinmemiştir....-memiştir,-mamıştır..... böyle gider gider.....
Ama sorunun,sebeplerin kendimizde olduğunu bir türlü farkedememişizdir.(burda -memiştir dedim hakkınızı helal edin ama bu bir tesbitti :)) Buna çok güzel bir örnek AYŞE KILIÇ VE İŞTE HİKAYESİ...
İlkokul ikinci sınıfta ailesi tarafından okuldan alındı. Hayat okulunda ona biçilen rolü kabul etmedi, ilköğretim ve lise eğitimini dışarıdan tamamladı. Her zorluğu okuma azmi ile yenen Ayşe Kılıç, hukuk fakültesini kazanarak en büyük hayallini de gerçekleştirdi…
Eğitimini dışarından tamamladı, hukuk fakültesini kazandı
Ailesi tarafından okutulmayan ve ilkokul 2'nci sınıftayken okuldan alınan 32 yaşındaki Ayşe Kılıç, ilköğretim ve lise eğitimini tamamlayıp, kendi imkanlarıyla Gaziantep Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandı.
Gaziantep’te, ailesi tarafından okutulmayan ve ilkokul 2’nci sınıftayken okuldan alınan 32 yaşındaki Ayşe Kılıç, ilkokul ve lise eğitimini tamamlayıp, kendi imkanlarıyla Gaziantep Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandı. Baskılar nedeniyle çok sevdiği okulundan 8 yaşındayken ayrılmak zorunda kalan Ayşe Kılıç, tüm baskılara rağmen ilk, orta ve liseyi dışarıdan bitirdikten sonra üniversite sınavına girdi. Kılıç, sınavda 2 yıllık Meslek Yüksel Okulu Muhasebe bölümünü kazanarak bitirdi. Hukuk Fakültesi’ni okumak isteyen Ayşe Kılıç, yeniden üniversite sınavlarına girdi. Bu kez eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği bölümünü kazanan Ayşe Kılıç, kayıt yaptıktan sonra birinci sınıfta tekrar sınavlara girdi ve çocukluktan bu yana hayallerini kurduğunu söylediği Gaziantep Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandı. Kızlarını okuma azminden uzaklaştıramayan anne, baba ve 4 ağabeyi sonunda pes etti. Ayşe Kılıç, Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırırken heyecanla yüksek öğrenimine başlayacağı günü beklemeye başladı. Savcı olmayı arzu ettiğini belirten Ayşe Kılıç, şunları anlattı: "Ailem beni okuldan alınca eğitime ara verdim. Fakat daha sonra hayalimin peşinden gitmek için dışarıdan okudum. İlkokul, ortaokul ve liseyi bitirdikten sonra üniversite sınavına girdim. 2 yıllık muhasebe bölümünü kazandım ve bitirdim. Ama yine vazgeçmedim ve yeniden sınava girerek Hukuk Fakültesi’ni kazandım. Kaydımı yaptırdım ve artık savcılık hayalimi gerçekleştirmek için ders yılının başlamasını heyecanla bekliyorum."
ANNE: KIZIMLA GURUR DUYUYORUM
Annesi 69 yaşındaki Zeliha Kılıç, "Kızım çok zor şartlar altında okudu ve şimdi Hukuk fakültesini kazandı. Onunla gurur duyuyorum. Bütün anne, babalara sesleniyorum. Çocuklarınız okumak istiyorsa engel olmayın. Bırakın okusunlar" dedi.
"BAŞARISINDA BİZİM KATKIMIZ YOK"
Ayşe Kılıç’ın babası, 67 yaşındaki HASAN Kılıç da kızının başarısında aile olarak hiçbir katkıları olmadığını vurgularken, "Ayşe bu okulu tamamen kendi imkanları ile kazandı. Hem çalıştı, hem okudu. Bu tamamen kendisinin başarısıdır. Kendisi küçükken biz okumasını istemedik ama o sürekli okumanın peşinde koştu. İşe girdi, masraflarını kendisi karşıladı ve şimdi hukuk fakültesini kazandı. Bütün anne babalar eğer çocukları okumak istiyorsa engel olmasınlar. Biz zamanında yanlış yapmışız ama şimdi gördük ki insan isterse her şeyi başarabiliyormuş" diye konuştu.
AĞABEYİ:ÇOK İSTEDİ VE BAŞARDI
Ayşe’nin ağabeyi Ali Kılıç ise, özellikle bölgede kız çocukları için, " Kızlar okusa ne olacak?" diye yanlış bir anlayış olduğunu ancak kız kardeşinin bu başarısı ile belki de bir çok genç kıza örnek oluşturduğunu söyledi. Ali Kılıç, küçük yaşlarda kendisinden büyük ağabeylerinin Ayşe’nin okutulmaması için baskı yaptıklarını ve kendisinin ise küçük olduğu için çok fazla bir şey yapamadığını ifade ederek, şöyle devam etti: "Bölgemizde yaygın olduğu gibi ailemizde de kız çocuklarının okutulmaması için bir baskı vardı. Ağabeylerim Ayşe’nin okumasını istemediler. O zamanlar ben de küçük olduğum için çok fazla bir şey yapamadım. Ama Ayşe yılmadı. Her zaman okuyup Savcı olmak istiyordu ve şimdi Hukuk Fakültesini kazanarak bu yolda bir adım attı. Onunla gurur duyuyorum."
Kılıç, kendisinin de iki kızının olduğunu ve okumak istedikleri takdirde kesinlikle engel olmayacağını, okuyabilmeleri için tüm olanaklarını zorlayacağını ekledi.
Metin Faruk TAMER/GAZİANTEP-DHA


Güzel bir yazı...

Merhaba;
Kadının günümüe kadar olan süreçte toplumdaki yerini farklı bir açıdan ele alan bir yazıyı sizinle paylaşmak istedim.Umarım bir hoşunuza gider.
morisot.park

http://cennetlikanne.com/?p=552

Toplumsan Cinsiyet Leğeninde Tarhana Yoğuran Kadınlar 2

Evet biraz garip ama bu güzel hayale, ünivesitede bir derste, hocamızın söylediği bir cümle ilham oldu. Aslında ilham mı denir isyan mı denir henüz karar veremedim. Derste  ‘Sanat Eserlerindeki Kadın Temsilleri’ nden bahsediyorduk. Arkadaşlardan bazıları Türk Dili ve Edebiyatı mezunuydu ve romanlarımızdaki kadın temsillerinden konu açtı.
berthe-morisot-hortensia
Ya da daha doğru bir ifadeyle dert yandı diyelim. Tanzimat romanlarında modern Türk Kadını imgesinin; davetten davete gezen  ve tüketim zincirinin bir halkası olmak için adeta yarışan  salon kadınları üzerinden kurgulandığını anlattı. Bir diğeri müziğimizde kadınların genelde güzellikleriyle ulaşılamayacak bir peri gibi bir masal kahramanı gibi yansıtıldığını söyledi. Bu sırada dünyadaki örneklerinden bahsetmek isteyen hocamız da 1800 ‘lerde yaşamış iki kadın ressamın ( Berthe Morisot, Mary Cassat )  tablolarını gösterdi.
Sunumda gördüğümüz çoğu resimde kadınla, iç mekanda ya bir çocuk odasında ya mutfakta ya kilerde ya da etrafı  evin odalarıyla çevrili avludaydı. Dış mekana en çok yaklaşan kadınlar balkonda resmedilmişlerdi. Ama onda da balkon çitine belli bir mesafe uzaklıkta duruyorlardı. İç mekanlara adeta hapsedilmiş bu kadınların kimisi nakış işliyor, kimisi yemek yapıyor kimisi de çocuk bakıyordu. Ve hocamız resimler eşiliğinde dönemin toplumsal kimliğini kadın ressamların dahi nasıl içselleştirdiğini anlatıyordu.
Söylediklerinde haksız da sayılmazdı. Görülen o ki 1800 lerin Paris’inde, kadınlar sadece ev içindeki bazı işlerin görülmesinde araç olarak algılanyor, onların sorumlulukları (ev işleri vs) dışında kendilerine ait bir dünyaları olabileceğini düşünülmüyordu. Dış dünyada, toplumsal hayatta var olduklarını hayal dahi edilmiyordu. Hatta kadın ressamlar dahi kendilerini bu önkabule göre konumlandırıyor, üretimleri bu doğrultuda oluyordu. Ve tüm bunlar aslında bir nevi kadınların ötekileştirmesi, ötekileşmeyi içselleştirmesi  anlamına geliyordu. Evet buraya kadar hocayla hemfikirdim. Ta ki o kırıcı cümleyi söyleyene dek.
 sefkat kahramanı anneler” 1800 lere ya da Paris’e gitmeye gerek yok, zihniyet her yerde aynı,  şu an bizdeki bazı ressamlar da  kadınları yani bizi çizmeye çalışsa muhtemelen ellerimiz hamurlu tarhana yoğururken çizerlerdi. “
Bu cümleden sonra  çoğunluğu kız olan sınıfımızda büyük bir kahkaha tufanı koptu. Gülenlerin arasında ben de vardım elbette. Ama nedense bir iki saniye sonra sanki bir rüyadan ayılmış gibi birden bir ampül yanmış da aydınlanmış gibi hissettim. İşte o kısa şok anında yukarıdaki hayali kurdum. Kurmadım bizzat yaşadım. Sonra kendime gelip de gerçek olmadığını anlayınca da canımın yandığını, içimin sıkıldığını hissettim.
Evet eğitimli bir kadın olmaktan, sanatla ilgili bir alanda akademik düzeyde çalışıyor olmaktan gayet memnundum. Hatta imkanım oldukça tüm kadınlara,  iş hayatını ve  para kazanma uğruna rekabetle tüketilen yılları bir kenara bırakıp daha üretici bir alan olan akademiye geçmelerini salık veriyordum. Kadınlığın sadece mutfak ve yatak odası arasında geçen bir üretimden menkul olmadığını; asıl zihinsel ve sanatsal üretimin kadının gerçek kadın kimliğini ortaya çıkardığını savunuyordum. Ama tüm bunları düşünürken zihnimin bazı odalarında annem tarhana yoğuruyor bazı odalarında babaannem evini kireçle sıvıyor ve bazılarında da ananem kendi yoğurdunu kendisi mayalıyordu. Uzaktan onları seyrettiğimi fark edince sanki gözümün içine bakıp ‘Bizim bu yaptığımız sanat olmuyor mu a evladım? Herkes elindeki ,dilindeki, zihnindeki malzemeyle bir sanat eseri ortay koyar, bizimkisi de bu işte! ‘ diyorlardı. Ve bence de haklılardı. En klişe haliyle onlar da Oxford vardı da biz mi okumadık hayıflanmasını yaşıyorlardı ya da belki de ben öyle sanıyordum.
maryy
Evet eğitim önemli, özellikle kadınların eğitimli olması çok önemli. Ama her kadın yüksek eğitimler almalı, bu eğitimlerin meyvesidir yememek olmaz diyerek yüksek maaşlı işlerde mi çalışmalıydı? Bir toplumun okuyan veya entelektüel birikimi olan kadınları hep kendilerini klasik ev hanımı imajından uzak mı tutmaya çalışmalıydı? Yemek pişirmenin püf noktalarını bilemediklerinden ve ayda bir camları silemediklerinden dert yanarken  farklı oldukları duygusuyla içten içe gurur mu duymalılardı?mary cassat tablo 2O an aklıma düşen soruların şimdi kağıda düşmesi pek kolay olmuyor haliyle. Bu yüzden yaşadığım karmaşayı size ne kadar yansıtabildiğimden emin değilim . Ama emin olduğum bir şey var ki Anadolu kadını diye tabir ettiğimiz elleri hamurlu tarhana yoğuran kadınlar ne amaçla olursa olsun tiye alınmayı hak etmiyor. Hemcinsim ve meslektaşım olan hiç bir kadın, Anadolu kadınınn eksik olduğu entellektüel birikim üzerinden kendi egosunu tatmin etme lüksüne sahip değil! Nasıl ki bir fabrikanın idaresinde, yemekhanesinde, temizliğinde  makine dairesinde ve bilimum birimlerinde farklı potansiyelde farklı işçiler çalışıyorsa, toplumun farklı ünitelerinde farklı potansiyel ve pozisyonda kadınların var olması da normal karşılanmalı. Olmak isteyene, ilerlemek isteyene yol açmalı, destek olmalı, ilerleme bilinci elbette aşılanmalı ama her kadın makine dairesinde olmak zorunda değil neticede. Kaldı ki makine dairesinin diğer dairelerden üstün olup olmadığı da ayrı bir tartışma konusu.
Belki hayalimdeki tabloyu yapabilseydim, Toplumsal Cinsiyet Leğeninde Tarhana Yoğuran Kadınları çizebilseydim bu kadar cümle kurmama hiç gerek kalmayacaktı. Akademik camiada toplumsal cinsiyet konusunda makaleler aracılığıyla yapılan mücadelenin,  Anadolu kadınının bizzat kendi yaşam tecrübesiyle nasıl verildiğini herkese gösterebilecektim!

08 Kasım, 2015

YORUMSUZ...

Kadınları ilgilendiren bir konu olduğundan burda paylaşmak istedim.
ABD'de Sokaklara Bebek Kutuları Konulacak

ABD’de yeni doğan bebeklerin terk edilmesinin ardından sağlık koşullarının elvermemesi nedeniyle görülen ölümleri engellemek için sokaklara bebek kutuları konulacak.
ABD'de yeni doğan bebeklerin terk edilmesinin ardından sağlık koşullarının elvermemesi nedeniyle görülen ölümleri engellemek için sokaklara bebek kutuları konulacak.
ABD'nin Indiana eyaletinde çeşitli noktalara bırakılan yeni doğanların ölümlerini engellemek için sokaklara bebek kutularının konulacağı bildirildi. İlk kez Indiana eyaletinde hayata geçirilmesi beklenen uygulama kapsamında anne ve babaların kimliğinin gizli kalmasını sağlayacağı kaydedildi. Eyalet meclisi tarafından onaylanan uygulamanın geçerlilik kazanması için Senato tarafından uygulanması gerektiği bildirildi. Tasarının yasalaşması halinde sokakların farklı noktalarına toplamda 100 bebek kutusunun konulacağı ifade edilirken ABD'de bin 400 bebeğin terk edildiği ve 3'te 2'sinin öldüğü bildirildi.
Yorumsuz....

English Vinglish

Merhaba bayanlar,
Hiç kendinizi yakınlarınız içerisinde eksik hissettiniz mi? Eşinize,ailenize ve hatta çocuklarınıza kendinin beğendiremediğiniz....Beceremediğiniz...
İşte güzel bir film daha KADIN İSTERSE neler yapabileceğinin bir kanıtı...

http://www.fullhdfilmizle.org/komedi-filmleri-izle/english-vinglish/7

English Vinglish

21 Haziran, 2015

BEŞİĞİ SALLAYAN EL, DÜNYAYI SALLAYAN ELDİR...!!!!

Annelik hangimize zor gelmiyor ki.Sadece çocuklarınızın değil evimizin eşimizin de annesi olmuyor muyuz yeri geldiğinde.....Bazen hayattan sıkılıyoruz, herşey üstümüze üstümüze geliyor.Evin işi bitmiyor.Çocuklar her tarafda bağırıyor.Eşimiz yemek nerede diyor. diyor diyor diyor....Herkes birşeyler bekliyor. Tüm gün etrafa çığlık atan bakışlar atsak da
gece olup herkes uykuya daldığında tek tek hepsinin başına gidip özlemle seyredip ne kadar şanslı olduğumuzu düşünmüyor muyuz? Hı hayır diyen var mı duyamadım???

Biz anneyiz.Biz herşeye yetecek kadar kuvvetliyiz. Bu kadar yaptığımız işe rağmen ben bir işe yetemiyorum hiçbişi beceremiyorum diyenler işte size bir önerim....Bunu mutlaka izleyin...
Anneler Gecesi - Moms' Night Out

03 Haziran, 2015

Dikiş deneyimlerim 2

Dikiş dikmeye bir zevk için başladım.Ama bu kadar iyi bişiler ortaya çıkacağını açıkcası ummuyordum. Bir hevesle kumaşları alıp eve yığıyor ama dikmiyordum. Açıkcası kumaşları kesmeye kıyamıyordum. Becerememekten korkuyordum. Bir gün kumaşçıda 2 bayan ile karşılaştım. Onlar beni iyice heveslendirdiler. Bakın ortaya ilk çıkardığım kıyafet...



Anne -kız kombinlerinin günümüzde hızla yaygınlaşması beni bu fikre yöneltti.Nasıl olmuş mu?

17 Mart, 2015

KÜÇÜK EVLERE BÜYÜK DOKUNUŞLAR.....

DEKORASYON ÖNERİLERİ


                  Merhaba;bugün size dekorasyon önerilerinde bulunacağım.

                  Eviniz küçük ise işte size dekorasyon önerileri.Küçük ve karanlık odanız var ise duvar ve halı renginiz mümkün olduğunca açık tonlarda olmalıdır. Açık tonlar kullanırsanız odanız daha büyük görünecektir. Odaya canlılık katmak için oturma grubunuz ya da aksesuarlarınızı canlı renkte tutarsanız odanıza renk katmış olursunuz.  Örneğin oturma odanız küçük; işte size iki farklı dekorasyon örneği,               




                  Peki, yatak odanız küçük ise ne yapmalı? Oturma odanız gibi yine açık tonlar kullanılmalı.


                  Çocuk odaları küçük de olsa kullanışlı hale getirilebilir. Nasıl mı? İşte size iki farlı alternatif. Duvar rengi koyu seçilen örneğimizde döşeme rengi açık tercih edilmiş. Dolap kapak renkleri ve yatak örtüsü canlı renk tercih edilmiş bu da odaya ayrı bir hava katmış.  Çok küçük odası olanlar böyle bir şey tercih ederek yerden tasarruf sağlayabilirler.




                   Hiç daha önce böyle bir mutfak hayal ettiniz mi? İlk kez görüyorum minicik evlere mükemmel bir seçenek.





                     Şimdi bir özetleyelim. Eğer odanız, mutfağınız, banyonuz küçük ve karanlık ise odanın zemini ya da duvar rengini açık ton tercih edin. Döşeme koyu renk ise mutlaka halınız açık tonlarda olsun. Oda karanlık ise mobilyanın da açık tonlarda seçilmesi yerinde olacaktır. Perdeniz açık renkte olmalıdır. Odaya canlılık katmak istiyorsanız aksesuarlarınız koyu ya da canlı renklerde tercih edilebilir.


                     Şimdilik benden bu kadar…..

UFAK UFAK DİKİŞ MACERALARIM...

                     Uzun zamandır giysilerimin çoğunu kendim tasarlayıp diktiriyorum. Bunlardan bir tanesini sizinle daha önce paylaşmıştım. Kızımın doğum gününde diktirdiğim anne kız kombinim.



                      Dedimki acaba bende dikebilirmiyim :). Kursa gitmeyi denedim ancak talihsizlik ki kursa adımı yazdırmama rağmen beni çağırmayı unutmuşlar. Sonra da kayıt doldu gidemedim. O kadar istememe rağmen gidemeyince dedim internette onca videolar, paylaşımlar var ben neden yapamayayım incelersem başarırım dedim. Kadın isterse yapamayacağı şey yoktur...

                     İşte ilk denemem. Düz, bol bir elbise yapmaya karar verdim.Direk giyip çıkabileceğim. Likralı bir kumaşı tercih ettim.






                       

                 En basit modelimle işte elbisem....







16 Mart, 2015

Pudra-Siyah Düşler

              Yeni bir kombin önerisi ile karşınızdayım.Bu defa hem baharı hem asaleti simgeleyen renkler bütününü ele aldık.

              İşte asaletin rengi siyah ve pembe....


                Asla vazgeçemediğim renkler bütünü.Bu tonları kombinleyerek şık ve asil bir görüntü  elde edebilirsiniz.

                Seçtiğimiz bu kıyafet parlak kumaştan olduğundan ayakkabı ve çanta seçimini rugandan seçmeniz yerinde olacaktır.Seçtiğiniz eşarp ya da şalınızda parlak olması gereklidir.Aksi halde eşarp ya da şal sönük kalacak ve kombininizin havasını bozacaktır.

               Yine aynı tonlarda aksesuarlar seçebilirsiniz.Ben tema rengimiz olan siyah ve pembe renklerinden oluşan gözlük ve cep telefonu kılıfını tercih ettim.Sizler tercihinize göre sadece siyah ya da sadece pembeyi tercih edebilirsiniz.

02 Mart, 2015

Siyah-Beyaz Dokunuşlar...

Siyah; Siyah (ya da kara), bir renk değil renksizliktir.
Kimi toplumlarda ölümü çağrıştırdığı için siyah, genellikle matemin rengi olarak bilinir. Bu nedenle batı toplumlarında cenazelerde siyah renk hakimdir. Japonlar ise matem rengi olarak bütün renkleri emen siyah rengin yerine, içinde bütün renkleri barındıran beyaz rengi tercih ederler. Aynı zamanda bazı toplumlarda matemi, hüznü temsil ederken Japonya’da mutluluğu temsil eder. Afrika ve Mısır’da ise bereketin rengidir. Yağmurlarla dolu kara bulutlardan alır bu anlamı.
Siyah hem gecenin hem de evrenin karanlığının rengidir. Bu sebepledir ki Mevleviler dönmeye başlamadan önce siyah pelerini fırlatıp atarlar. Bu sembolik davranışın anlamı kötülüklerden sıyrılmaktır.
          Siyah otoritenin, gücün, istikrarın ve sağlamlığın rengidir. Akılla da ilişkilidir. Si Güçlü duygular uyandıran, ciddi, ağırbaşlı bir renktir; fazla miktarda siyah kullanıldığında insanları alt etmek, bastırmak kolaylaşır. 
Milattan önce 7. y.y.’ın sonları ve 6.y.y.’da seramik sanatında siyah figür tekniği uygulanmıştır. Kahramanların hayatlarını seramiğe minyatür tekniğinde siyah olarak işlemişlerdir. Bu da onlara göre siyahın gücü ve kahramanlığı temsil ettiğinden kaynaklanmaktadır.
Dünya`nın ve İslamiyet’in merkezi ve mutlak güç sahibi Rabbimiz`in evi olan Kâbe-i Muazzama’nın örtüsü de siyah renktedir. Peki, acaba nedeni nedir? Eskiden Kâbe-i Muazzama’ya siyah örtü örtülmüyordu. Halife Nasır zamanında siyah örtülmeye başlandı.
Bir şair bunun sebebini nükteli bir şekilde şöyle dile getirir. “Kabe-i Muazzama ‘ya neden siyahlar giyindiğinin sebebini sorar ve Kabe-i Muazzama şöyle cevap verir. “Ben siyaha bürünmeyeyim de kim bürünsün. Sevgili Muhammed (s.a.v.) 53 sene burada yaşadı ama Mekkelilerin eziyetinden dolayı benden ayrıldı. Ben o günden beri karalara bürünürüm ve bana kara örtülü Kâbe derler. Medine-i Münevvere de ona kavuştuğundan yeşile büründü. Ona da yeşil kubbeli Medine derler.
Siyah ışığı yok etmesi sebebiyle algıyı dağıtan unsurların etkisini en aza indirebilen ve bundan ötürü kolayca konsantrasyon sağlamasıyla bilinen bir renktir. Araştırmalara göre Einstein konsantre olabilmek için perdeleri siyah ve gün ışığı almayan odaları tercih etmiştir. Tıpkı bunun gibi Kabe-i Muazzama’nın siyah rengi de insanın matem hissine bürünüp aynı zamanda maneviyatın en derin noktalarına odaklanarak ibadet etmesini sağlar.
Dilimizde siyahla ilgili kara gün/ kara haber gibi pek çok olumsuz tabir olduğu gibi olumlu olarak da kara göz/kara kaş güzellik ifadesi olarak kullanılmıştır. Siyah çoğumuzun düşündüğü gibi olumsuz değil aksine özgüveni en çok motive eden ve olumlu yönde etkileyen renktir.
Beyaz; saflığı duruluğu ifade eder. Soğuk kanlılığı, asaleti, masumiyeti, istikrarı ve devamlılığı temsil eder. Gelinliklerin genelde beyaz olması bu masumiyet ve saflığı temsil etmesindendir.Düşünce gücünü arttırır. Beyaz berraklığı temizliği duruluğu yansıttığından sağlığı da çağrıştırır, beyaz renk başta hastaneler ve ilaç firmaları olmak üzere sağlık alanında oldukça sık kullanılır. Hatta dikkat ederseniz neredeyse bütün ilaç kutuları beyaz renktedir.
Ancak bazı ülkelerde beyaz, hüzün veren, dertlerini ve sıkıntılarını hatırlatan bir renktir.Belki de bu yüzden, Uzak Doğu Asya ülkelerinde ve özellikle Çinliler arasında beyazın matem rengi olduğuna inanılmaktadır.
Beyaz rengi seven insanlar genellikle, temizliği, aydınlığı ve düşünmeyi seven, hayal dünyası geniş, soğuk kanlı ve uzlaşmacı kişilerdir.
Her renk gibi beyaz renk de insan sağlığı üzerinde çeşitli etkilere sahiptir. Yapılan araştırmalar özellikle, akciğer ve bağırsak hastalıkları ile şeker hastalığının tedavisinde beyaz renkten faydalanılabileceğini göstermektedir.

Asaleti temsil eden bu iki renk bütünleşmesi insana apayrı bir tarz katmakta ve asilleştirmektedir.

Vogue.com.tr - Barbie de artık halktan biri

Vogue.com.tr - Barbie de artık halktan biri

Gerçek Çiçeklerle Moda Tasarım Çizimleri




Gerçek çiçeklerden şahane moda çizimleri...



Fashion-Design-Illustrations-Out-Of-Flower-Petals-2.jpg (564×564)Fashion-Design-Illustrations-Out-Of-Flower-Petals-5-600x600Fashion-Design-Illustrations-Out-Of-Flower-Petals-7Fashion-Design-Illustrations-Out-Of-Flower-Petals-16
Gercek çiceklerden moda tasarm çizimleri

KADIN İSTERSE 1

           Facebookda açmış olduğum Kadın İsterse grubumda her hafta bir başarılı kadını konu alacaktım.Ancak dedimki bloğum da neden böyle bir paylaşım olmasın ve sizinlede burda paylaşmaya karar verdim.Dilerseniz www.facebook.com/groups/433979840100231 adresinden gruba katılıp, sayfamızı takip edebilir,sizde başarı örneklerini paylaşabilirsiniz.

          İşte başarmış kadınlardan ilkini sizlere aktarıyorum dünyanın en genç milyarderi;Elizabeth Holmes....




         Şubat 1984 Washington doğumlu Elizabeth Holmes, Cerrah, mühendis, mucit ve Birinci Dünya Savaş kahramanı olan büyük büyük babasının hikayesinden çok etkilenmiş. Daha dokuz yaşındayken insanların iğne korkusunu fark etmiş. Kan tahlillerinde iğneden başka bir yöntem kullanılabileceği fikri üzerine kafa yormuş.

         Elizabeth Holmes, henüz 19 yaşında Stanford Üniversitesi'nde ikinci sınıf öğrenciyken, okulu bırakma kararı alıp, kendi şirketini kurma hayalini kovalamış. Şirketinin adı Theranos. Okula ödediği paranın çok daha verimli bir şekilde kullanılabileceğini düşünen Elizabeth, kurduğu şirket ile sağlık sektörüne devrim niteliğinde yenilikler getirmiş. Kimya öğretmeni Channing Robertson ile okulu bırakma ve kendi şirketini kurma fikrini paylaştığı zaman, Elizabeth'e sorula soru şuydmuş: "Neden tüm hayatını riske atarak bunu yapıyorsun?"

      "Dünyada eşi benzeri olmayan bir teknoloji yaratmak istiyorum ve bu teknoloji ile etnik köken, yaş, cinsiyet, ülke farkı gözetmeden insanlığa yardım etmek istiyorum. "Elizabeth'in Kimya öğretmenine verdiği cevap bu şekildeymiş. Bu sözleri söylerken gözlerinde beliren ateş ve arzu, kimya profesörünü hemen ikna etmiş ve profesör, Elizabeth'in başarıya ulaşacağına tüm kalbiyle inanmıştı.


        Theranos, Eliizabeth Holmes tarafından 2003 yılında, Kaliforniya eyaletinin Palo Alto kentinde kurulmuş. Holmes, kimya mühendisliği okuduğu sıralarda, SARS gibi Uzakdoğu’ya özgü hastalıkların teşhis ve tedavisi üzerine çalışmalar yapmış. Hocası Profesör Channing Robertson’ın desteğiyle yüksek teknolojili kan tahlili yapmak üzere küçük bir krediyle şirketini oluşturmuş. İşlerini o kadar gizli yürüttüğünden 2007’de bir şirket çalışanının bilgi çalmak suçu nedeniyle  Santa Clara’da mahkemelik olana dek. Basının da kamuoyunun da bilgisi olmamış. Geçen yıl Wall Street Journal’da çıkan Holmes röportajından sonra  Theranos, daha  fazla gizli kalamamış ve herkes tarafından öğrenilmiş.

        Hastalıkların anlaşılabilmesi için doktorların hastalarından istediği geleneksel kan alma işlemleri sigortanız karşılamıyorsa oldukça pahalı ve  sonuçlarını almak bazen haftalar boyunca sürebiliyordu ve sonuçlarda hata olma olasılığı oldukça yüksekti. Elizabeth'in amacı, kan testlerini daha kolay hale getirecek yeni bir teknoloji geliştirmekmiş. İğnelerden nefret ediyor ve kan testlerini daha basit, herkes tarafından kolaylıkla ulaşılabilen ve en önemlisi daha ucuz bir işlem haline getirmek istiyormuş. On yıllık süre boyunca, belirlediği amaç uğruna çalışmalarına devam eden Elizabeth başarıya ulamış ve kan alma prosedürünü küçücük bir parmak ucu işlemine dönüştüren teknolojiyi geliştirmiş.

        Elizabeth'in yarattığı teknoloji, parmak ucundan kan örneği alma işlemi için kullanılan bir donanım ve yazılımı içeriyor. Parmak ucundan alınan kan "nanotainer" ismi verilen ufak bir şişede depolanıyor.

        Elizabeth’in keşfettiği ve Theranos  adlı şirektinin imal ettiği bu teknoloji sayesinde sonuçları piyasaya oranla yüzde 70 daha ucuz bir bedel karşılığı hastaya, 24 saat içinde e-pos-tayla bildiriliyor. Klasik tahlillerde sonuçlar üç günden önce alınamıyor. Tahlil yaptırmak için hasta olmanız da gerekmiyor. Kan örneğini verdikten sonra, nasıl sağlıklı kalmanız gerektiği, ne yiyip ne yiyemeyeceğiniz size bildiriliyor.
Sağlıklı mısınız, hastalığa eğilimli misiniz, tahlilde bazı kalemlerin yüksek ya da düşük oluşu beslenmenizde ne anlama geliyor? Bunları düşük bir bedel karşılığı öğrenmek istemez miydiniz? Kolesterol seviyesi için kan tahlilinin fiyatı 2.99 dolar. Tam kan tahlili için ise fiyat 9.90 dolar.

        Sağlıktaki bu devrim, tahmin edeceğiniz gibi Silikon Vadisi’nden çıktı. Herkes bu vadide, bilgisayar dünyasına bir yenilik getirebilmek, bir fark yaratabilmek için çaba sarf ederken 30 yaşında bir kadın, insanların sağlık meraklarını paraya çevirmeyi başardı.

        Bu veri kargaşasını bir düzene koymayı düşünen Elizabeth Holmes, sıfırdan kurduğu şirketi, kısa sürede 9 milyar dolarlık bir kuruluş haline getirmeyi başarmış. Fakat Holmes’un başarısı çabuk ve kolay olmamış. Okuduğu Stanford Üniversitesi’nin kampüsünde 11 yıl önce projesini geliştirmeye başlamış. Teknolojinin ve iletişimin böylesine yoğun olduğu bir dünyada insanlar hastalıklarını önceden öğrenemez miydi? Daha doğrusu, hastalanmayı önleyecek tedbirleri, sağlıklıyken alamazmıydı? Arkadadaşları o yıllarda henüz yeni yeni ortaya çıkan Facebook’la ilgilenirken Holmes, bir köşede ‘sağlık gözlem projesini şekillendirmeye başlamıştı bile.

        Bugünlerde ABD’de herkes Elizabeth Holmes’un başarısını konuşuyor. Kendisi, yüksek teknolojili bir kan tahlili şirketi kurdu ve en genç milyarder kadın girişimci oldu…